Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendime göre bir sürü sıkıntı çektim, anlatmaya değmez, çekmeyen mi var? İnsanın bazen böyle dönemleri olur, arkasında büyük bir karanlık bırakır. O günlere dair bütün hikâyeler, ağır, tekdüze ve iç karartıcı tek bir hikâyeymiş gibi iç içe geçer. Artık hiçbir şeyin önemi yok duygusuna kapılırsın, bir daha hiç gülmeyecekmişsin gibidir. Ama sonra bu da geçer. Zamanla yatışırsın ve yürürsün yürümek zorunda olduğun yolda. İşte o uzun yol, çok zaman sonra beni tekrar doğduğum şehre getirdi.
Sayfa 74 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Desene Mart," diye söze başladı uzunca bir aradan sonra, "nasıl bitti peki? O koca koca laflar eden oğlan, kızı aldı mı?" Martin sanatsal açıdan son derece açık olduğunu düşündüğü sonu ona açıkladıktan sonra, şöyle söyleyecekti: "Hah işte, ben de bunu sorduydum. Neden böyle yazmadın?" Ona başka hikâyeler de okuduktan sonra öğrendiği tek şey vardı; ablası mutlu sonları seviyordu.
Sayfa 110 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Toprağın sarsıntısı denizin fırtınasına benzemiyor, büsbütün ayrı bir şey; denizde her zaman müteyakkız bulunuyoruz; deniz, biliyoruz ki insanoğlu için güvenilecek bir unsur değildir. Onu başından düşman olarak aldığımız için su bizde mukavemet, müdafaa ve zafer sevkitabii ve ihtiyaçlarını uyandırıyor... Halbuki toprak böyle değil; o insanlığın en güvendiği unsurdur. Saadetini, refahını, emniyetini ona bağlamıştır. Onu her zaman itaatli, müşfik veyahut hiç olmazsa lâkayt ve sakin görmeğe alışmışızdır. Toprağın sarsılması işte bu emniyetin yıkılmasıdır ve bir dost tarafından hançerlenmeğe benzeyen vahim bir hâli vardır. Onun için denizden gelen tehlike karşısında atik ve cesaretli kesilen insan, topraktan gelen tehlike karşısında maneviyatını kaybetmiş bir sürü şekline giriyor.
"Ancak dikkat! İyi hissetmekten kasıt, zihne ait haz hali değil. O bir kandırmacası daha zihnin. Haz ile kandırarak genelde sorumluluğunu alamayacağın işlere kalkıştırır. 'Ama çok iyi hissedeceğim bunu yaparsam.' Böyle der zihin. Hikâyeler yazar. Hazda denge yoktur Mina. Hızla bir çıkış ve sonrasında bir iniş vardır. Hizla o hazza çıkar, ama sonrasında mutlaka düşersin. Filme aittir. Ve genelde bir döngüye sokar seni. Sorumluluk almamaya dayalı olduğu için bir şekilde pişmanlık ve akabinde büyük bir açlık yaşanır çünkü. O pişmanlığı unutmak için oluşan açlığı yatıştırmak için tekrar haz peşine! Al sana zihnin haz-acı döngüsü. İçler acısı." "Ben Miguel'de böyle tongaya düşebilirdim işte." "Tabii ki, bak bu güzel örnek. Sana zihnin diyordu ki, 'Ama bir kere daha beraber olsan çok iyi hissedeceksin.' Bir an olsan evet, peki ya sonra? Tekrar düşüş. Üstelik bu düşüşte esasında yamaman gereken bir şeyi yapmış olduğundan pişmanlık da arttığı için çok daha yoğun kara duygular gelecek. Bundan kurtulmak için tekrar adamın peşine düşme. İşte böyle dibe vurmuyor mu sözüm ona aşk yüzünden insanlar? Ne alakası var aşk ile bunun?"
Sayfa 344Kitabı okudu
Deniz, biliyoruz ki insanoğlu için güvenilecek bir unsur değildir. Onu başından düşman olarak aldığımız için su bizde mukavemet, müdafaa ve zafer sevkitabii ve ihtiyaçlarını uyandırıyor... Halbuki toprak böyle değil; o insanlığın en güvendiği unsurdur, Saadetini, refahını, emniyetini ona bağlamıştır. Onu her zaman itaatli, müşfik veyahut hiç olmazsa lâkayt ve sakin görmeğe alışmışızdır. Toprağın sarsılması işte bu emniyetin yıkılmasıdır ve bir dost tarafından hançerlenmeğe benzeyen vahim bir hâli vardır. Onun için denizden gelen tehlike karşısında atik ve cesaretli kesilen insan, topraktan gelen tehlike karşısında maneviyatını kaybetmiş bir sürü şekline giriyor.
Sayfa 90
Toprağın sarsıntısı denizin fırtınasına benzemiyor, büsbütün ayrı bir şey; denizde her zaman müteyakkız bulunuyoruz; deniz, biliyoruz ki insanoğlu için güvenilecek bir unsur değildir. Onu başından düşman olarak aldığımız için su bizde mukavemet, müdafaa ve zafer sevkitabii ve ihtiyaçlarını uyandırıyor... Hâlbuki toprak böyle değil; o insanlığın en güvendiği unsurdur. Saadetini, refahını, emniyetini ona bağlamıştır. Onu her zaman itaatli, müşfik veyahut hiç olmazsa lâkayt ve sakin görmeğe alışmışızdır. Toprağın sarsılması işte bu emniyetin yıkılmasıdır ve bir dost tarafından hançerlenmeğe benzeyen vahim bir hâli vardır. Onun için denizden gelen tehlike karşısında atik ve cesaretli kesilen insan, topraktan gelen tehlike karşısında maneviyatını kaybetmiş bir sürü şekline giriyor.
Sayfa 90
Reklam
İşte bugüne kadar peşinde koştuğum 'saadeť kelimesi de bunlardan biri hem de bana izahı en mübrem geleni idi. Hikâyeler, romanlar, şiirler, saadeti aramam, hattâ aramadan bulmam lazım geldiğini adeta talim ediyorlardı. Arada bu kelimenin zevkten, dünya nimetlerinden, insan tabiatırın bir özgörürlüğünden ibaret olduğunu söyleyen kitaplar da vardı. Bir üçüncü izah da böyle bir kelimenin birçok kelimeler gibi uydurma bir kelime olduğunu, yaşamanın onunla, uydurma bir kelime olduğu için, hiçbir ilgisi bulunmadığını, onsuz da başı onu olmayan bir dünya içinde riyasız ve kıymetsiz, hiç olmazsa aldatılmış olmadan yaşanabileceğini söyleyenler de vardı. Bu üçüncü kısım kitapları daha çok beğendim. Beğendim ama birinci kısımdakilerini, denemek daha bir kolayıma geldi. Belki de böyle bir şey vardı. İkinci ve üçüncü anlamlı kitapların bir de denemeye dayanmadıklarını, denemeye dayananlarının hususi yaradılışlı birtakım insanlara bir huzur sağladıklarını sandım.
Sayfa 82 - Yapı Kredi Yayınları; 24. baskı: İstanbul, Ocak 2010 (Kayıp Aranıyor adıyla)Kitabı okudu
"Çok şahane hikayeler anlatıyorsunuz. Ama bir de benim hikayemi dinleyin." O gün beş-altı kişi birbirimizi sırayla korkunç veya acayip öyküler anlatmak için toplandığımızda, K. adlı arkadaşımız sonuncu hikayeyi anlatmaya işte böyle başlamıştı.
_Biz kimiz? Nereden gelip, nereye gidiyoruz? _Biz insanlar, bir kapının önüne bırakılmış yeni doğan bebekleriz. Sepetlerimize bebeklerin kim olduğuna, nereden geldiğine dair ya da atalarının kimler olduğuna dair bir not da iliştirilmemiş. Bu yetim bebeklerin sicilini öğrenmeyi özlemle bekliyoruz. Pek çok kültür sürekli olarak ebeveynlerimizle
Kıymet bilmek adına, böyle de olmak zorunda zaten.
Şu ömrü mevsimlere benzetenler iyi etmişler doğrusu. Herkesin bir ilkbaharı, bir yazı, güzü, kışı oluyor işte.
Sayfa 59 - İş BankasıKitabı okudu
Reklam
Dünyada böyle insanlar da vardır şahinim! Gözlerine bir kere bakar, ruhunu tutsak ederler. Sen de bundan utanç duymak şöyle dursun, övünç duyarsın. Olursan böyle bir adam ol işte. Böyle adamlar azdır dostum. Fakat iyi ki de azlar. Dünyada iyi şeyler çok olsaydı, nereden belli olurdu iyilikleri?
Sayfa 13 - +1 KİTAPKitabı okudu
Hz İsa yolda giderken bir domuz gördü ve ona şöyle dedi - Haydi, selametle geç git! Havariler ona, domuza niçin böyle iltifat ettiğini sorunca, şöyle buyurdu -Dilim kötü sözlere alışmasın, diye böyle söyledim. İşte müminler hakkında konuşurken, onların kötü alışkanlıklarını değil de iyi taraflarını arayıp bulmalı ve öyle konuşmalıdır.
"Anlatsana bana hepsini!.. Koy başını göğsüme, böylece, ellerin avuçlarımın içinde bana anlat. İstersen ağlaya ağlaya anlat... Yahut dur, niçin anlatacaksın? Sen söylemeden de ben bilmiyor muyum sanki? Ben seni böyle de anlamıyor muyum? Hem belki daha iyi anlıyorum. Hiçbir şey söyleme, söyleyeceklerini baştan aşağı biliyorum. Seninki de bütün diğerleri gibi değil mi? Bütün diğer hikayeler gibi... Hiç farkı yok... İşte bunun için güzel, bunun için büyük... Kendisine benzeyen binlerce hikayeden hiç farkı olmadığı için büyük... Zaten bu hikayeler, bu birbirine çok benzeyen hikayeler en asil olanlarıdır."
Sayfa 72 - Bir Delikanlının HikayesiKitabı okudu
Erkek, korkunç hayat sarsıntıları altın da yorgun; Kız, bahtiyarlık ve hürriyet sarhoş… Erkek, yüzünün çizgilerinde hayat tecrübelerinin ve hayat ihanetlerinin izlerini saklıyor; Kızın parlak bakışlarında tecrübesizliğin ürkekliği ve maceraların hasreti var… Erkek yirmi beşinde ve cesur. Kız yirmisini biraz geçmiş ve fettan… ve… Mevsim bahar… işte onlar böyle karşılaşıyorlar… Erkek, kızın gözlerinde bir cennet görüyor… Kız erkeğin sert yüzünde bir masal şehzadesi arıyor… Bakışıyorlar ve geçiyorlar. Erkek, başkalarından hep kızı işitiyor… Kız, arkadaşlarından hep erkeği dinliyor.. Gençlik tez canlıdır… ve gönüllerinde uyuyan yılanlar başkaldırıyor. Gece… Etrafta ağaçların dallarını okşayan sinsi rüzgâr… Ötede beride ötüşen kuşlar ve böcekler… Gökte ay ışığı… Ve… Yan yana erkekle kız… Eğer mevsim bahar ve vakit gece olursa…
İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirine gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.
Sayfa 90 - Yediveren Yayınları
343 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.